i ç e r i k
tekstil bilgi
k i t a p l a r
alfabetik sözlük
m a k a l e l e r
dokuma örgüleri
lif
iplik
mesleki teknik eğitim
=> Sorunlar ve Yeniden Yapılanma
d o k u m a
B A S I N D A N
ziyaretci defteri
İstatistikler


Sorunlar ve Yeniden Yapılanma
MESLEKİ TEKNİK EĞİTİMİN SORUNLARI VE YENİDEN YAPILANMA
  
 Tufan Ata TÜRKYILMAZ
  
Bu rapor, Tufan Ata TÜRKYILMAZ tarafından
2005 yılında düzenlenen Demokratik Eğitim Kurultayına
sunulmak üzere hazırlanmıştır.
  
Eğitimin konusu ve durumu, kimlere, nelerinhangi amaçla nasıl öğretileceği her çağda yeni baştan ele alınıp yanıtlanması gereken temel sorudur”
  

 
 

Eğitimin amacını en kısa şekilde belirtmek gerekirse bunu üretim olarak belirleyebiliriz. Yani eğitim üretimiçindir. Buna göre eğitimin konusunu, durumunu ve kimlere verileceğini üretimin kendisi belirler.

İnsanlık tarihinin ilk çağlarından bu güne eğitimden beklenen şey; istendik davranışlar yoluyla üretime hizmet etmesi olmuştur. Üretim vurgusunu burada en geniş anlamışla kullanmayı tercih ediyorum. Çünkü; kastedilen sadece nesneler üzerinde uygulanan değiştirici etkinlik değildir. Bundan çok daha geniş anlamıyla üretim; zihinsel faaliyetlerle gerçekleştirilen yaratım ve tasarım etkinliklerini de içermelidir. Bu kapsamda üretim nesnel ve düşünsel üretimden oluşan iki kısımlı bir bütün olarak düşünülmelidir.

Diğer yandan eğitim; bireyin toplumsal yaşama uyum sağlaması ve toplumun değer yargıları yönünde bilgi ile donatılmasını amaçlayan bütünlüklü bir iştir. Buna göre her toplumsal sistem eğitim politikalarını mevcut toplumsal ilişkilerin yeniden üretilmesine yönelik olarak belirler. Toplumsal ilişkilerin yeniden üretimi egemen değerlerin ve istenilen davranış biçimlerinin bireye ve yeni bireylere kazandırılması anlamına gelmektedir. Bu ise ancak disipline edilmiş sistemli bir çalışmayla yani eğitim ile gerçekleştirilebilir.

Okul aracılığı ile sadece genç kuşakların yetiştirilmesi değil, yaşamın yeniden üretilmesi söz konusudur. Aslında genç kuşaklar eğitilirken toplumun geleceği üretilir. Dolayısıyla da “bir toplumun eğitim sistemi, o toplumun nasıl bir toplumsal, siyasal, ekonomik yapıda şekillendirilmek istendiğinin göstergesidir”[1]

*

Konumuz olan meslekî teknik eğitimi incelediğimizde daha çok nesnel üretimi hedefleyen eğitim kurumlarının üzerine eğilmiş oluyoruz.

Meslekî teknik eğitimin niteliği ve bu eğitimden beklenenler sıralanacak olursa üretim ilişkilerinin tarafları açısından bu beklentiler farklılık gösterecektir. Ancak tüm bu farklılıkların yanında ortaya çıkan bir gerçek vardır ki, o da meslekî ve teknik eğitimin köklü bir değişimden geçirilmesi gerektiğidir.

Meslekî ve teknik eğitimi değişime zorlayan koşullar, teknolojide yaşanan büyük sıçramaların bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanında ülkemizde nitelikli iş gücüne olan ihtiyaç bu teknolojilerin sanayiide kullanılmaya başlandığı oranda belirginleşmektedir. Tabi bu tabloya tezat oluşturan olgular arasında artan işsizlik oranları ve meslekî teknik eğitimin hala istenilen düzeye çıkartılamamış olması gösterilebilir.

Modern sanayi toplumlarının, üretim süreçlerini giderek daha karmaşık hale getirmesinin sonucu olarak, emek gücünün niteliksel dönüşümü ihtiyacı da artmıştır. Tabi olarak üretim süreçlerinin karmaşıklaşması işçinin mesleğini öğrenme aşamalarını da değiştirmiştir. Eskiden daha çok usta çırak ilişkileri içinde yetişen kalifiye işçiler, günümüzde meslekî becerilerini bu yöntemle geliştirememektedirler. İşçinin meslekî becerisini usta – çırak vb. ilişkisiyle edindiği metoda yerinde üretim diyecek  olursak, karmaşıklaşan üretim ilişkileri bu metodu geçersizleştirmiştir.

Bu nedenledir ki karmaşıklaşan üretim süreçlerinde çalışabilecek insan gücünün yetiştirilmesi için meslekî teknik eğitim kurumlarının varlığı ve yapıları toplumlarımızın daha fazla tartıştığı konular arasında yer almaya başlamıştır.

Meslek eğitimi veren kurumlar her geçen gün daha fazla ihtiyaç duyduğumuz organlar haline gelmektedir. Bugün meslekî teknik eğitim kurumlarının varlığı veya eğitim sistemindeki yeri üzerine yapılan tartışmaları büyük oranda aşmış bulunuyoruz. Artık tartışmalarımızda geldiğimiz nokta; meslekî eğitim veren kurumlarımızın içeriğinin nasıl olacağı üzerine odaklanmıştır.

Ancak tekrar vurgulamak istiyorum, meslekî ve teknik eğitim ile ilgili sorunları hala tartışıyoruz. Bir başka değişle pratiğimiz tartıştığımız konuların çok gerisinde. Meslekî ve teknik eğitim; Milli Eğitim Bakanlığı’nın son yıllarda düzenlediği bütün şuralarında, hükümet programlarında ve kalkınma planlarında öncelikli bir sorun olarak tespit edilmesine rağmen bugüne kadar istenilen elde edilememiştir.

Meslekî Teknik eğitimin sorunlarından öne çıkanlarından bazılarını dile getirerek çözüm önerilerini tartışmaya açacak olursak;

   


 1. Mesleki Yönlendirme ve Mesleki Gelişme  


   Öğretim, bireyin meslek seçmesi gibi

kısıtlı bir iş ya da eylem için olmaktan çok

mesleksel gelişim kavramı içinde ele alınmalıdır” 


 

Meslekî eğitimin verimini belirleyen en önemli değişkenlerden biri öğrencidir.

Bütün bireylerin; ilgi, istek ve yeteneklerine uygun bir alan ve eğitim programı bulunabilir. Ancak öğrencilerin bu alanlardan hangilerine devam edecekleri son derece önemlidir. Öğrencilerin sosyal ve eğitsel çalışmalar, iş ve meslek seçimi ile ilgili etkili ve daha doğru kararlar verebilmeleri, yönlendirme etkinlikleriyle küçük yaştan itibaren yürütülmelidir. Bu da öğrencinin bilgi ve farkındalıklarının artırılmasıyla sağlanabilir. Ancak bu şekildedir ki bireysel potansiyeller eğitim aracılığı ile su yüzüne çıkartılabilsin.

Eğitim süreci boyunca yürütülen yönlendirme çalışmaları, eğitimsel yönlendirme ve meslekî yönlendirme olarak iki gruba ayrılır. “Eğitimsel sorunlarla ilgili olarak eğitim sisteminde bireye ve bireylere götürülen yardım etkinliklerine eğitimsel yönlendirme, bireye mesleksel tercihler yapmasında, bir meslek alanına yönelmesinde, bu meslek alanı içinde bir meslek seçmesinde ve mesleğe hazırlanmasında götürülecek etkinlikleri içeren yönlendirme çalışmalarına meslekî yönlendirme denilmektedir”[2]

 Meslekî yönlendirme eğitim için son derece önemli olmasına rağmen eğitim sistemimizde hala gereken ağırlığa sahip değildir. İlköğretimi sekiz yıl kesintisiz ve zorunlu hale getiren 4306 sayılı kanunda “İlköğretimin son ders yılının (8’inci sınıf) ikinci yarısında öğrencilere ortaöğretimde devam edebilecek okul ve programların hangi mesleklerin yolunu açabileceği ve bu mesleklerin kendilerine sağlayabileceği yaşam standardı konusunda tanıtıcı bilgi vermek üzere rehberlik servislerince gerekli çalışmalar yapılır” hükmüne yer verilmiştir.

İlköğretimin son birkaç ayına ve sadece rehberlik ve psikolojik danışmanlık faaliyetleri içinde sınırlı tutulan meslekî yönlendirme istenen sonuçları vermekten hayli uzaktır.

Bu konudaki aksaklıkların giderilebilmesi amacıyla 15. ve 16. Milli Eğitim Şuralarında meslekî yönlendirme ile ilgili alınan kararların geliştirilerek uygulamaya geçirilmesi olumlu bir başlangıç olacaktır.

Ayrıca, öğrenci ilgi, yetenek ve zekalarına göre bireysel fark ve toplumsal davranışları titizlikle tespit edilmeli ve yönlendirmede temel kriter olarak değerlendirilmelidir.

Meslekî yönlendirme lise eğitimini de kapsamakla birlikte ilköğretim öğrencilerini hedefleyen bir tanımlamadır. Öyleyse üretken bireyler ve üretken bireyleri hedefleyen bir eğitim sistemi için daha geniş bir tanımlamaya ihtiyacımız var. Bu tanımlama meslekî gelişmedir.

Meslekî gelişme kavramı; mesleğe yönelme, meslek seçimi, mesleğe giriş, mesleğe uyum, meslekte gelişme ve meslekte emekli oluşu kapsayan üretimi ve üretken bireyi hedefleyen bir bütünü tanımlamak için kullanılmaktadır.

Bu anlamıyla meslekî gelişme okul sürecini aşarak meslek yaşantısının tamamını içine alan hizmetler bütünü olarak algılanmalıdır.

Eğitim sistemi ve meslekî teknik eğitim kurumlarının yapıları bu ihtiyacı karşılayacak biçimde yeniden organize edilmelidir. Öğrenciyi ve çalışan bireyi geliştirmeyi hedefleyecek olan meslekî teknik eğitim kurumları bu amaca hizmet edecek Modüler yapıya sahip olmalıdır.

 

 


 

 

 2. Modüler Yapı


 

Meslekî ve teknik eğitim, yetiştirdiği becerili ve teknik iş gücünün iş hayatındaki başarısı oranında etkili olmaktadır. Teknolojide yaşanacak değişimler ve ortaya çıkacak yeni ihtiyaçlar dikkate alındığında, üretim ilişkilerindeki gelişmelerin izlenerek bu değişikliklerin eğitime yansıtılması ile meslekî ve teknik eğitime dinamik bir yapı kazandırılacağı açıktır.

Üretim süreçlerinin bilimsel ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak sürekli değişmesi, meslekî ve teknik eğitimin de değişen koşullara cevap verecek biçimde yenilenmesini gerektirmektedir. En fazla yenilenme ihtiyacı duyulan konulardan bir tanesi de, eğitim programlarının geliştirilmesi konusudur. Bu ihtiyaç 2003 – 2004 öğretim yılı başında MEB Erkek Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü tarafından okullara gönderilen, mesleki teknik eğitimin sorunlarına yönelik rapor çalışmalarında da ortaya çıkmıştır. Zira buna yönelik program geliştirme çalışmaları sürmektedir.

Program geliştirme çalışmaları yürütülüyor yürütülmesine ancak, bugün sahip olduğumuz sıralı öğretim programlarının yapısı dinamik bir değişimi zorlaştırmaktadır. Örneğin, öğretim yılı içindeki her hangi bir konunun değiştirilmesi, iptali veya revize edilmesi gerektiğinde öğretim programının tamının bir bütün olarak ele alınıp onaya gönderilmesi gerekiyor. Bir başka değişle küçük bir parça için bütünün tamamına işlem yapılıyor. Sorunun çözümü için, program, ünite veya konuların birbirinden bağımsız ancak bütüncül bir yapıla kavuşturulmaları gerekir. Bunun için öğretim programlarının modüler yapıla dönüştürülmesi gerekmektedir.

Modüler program yaklaşımı, değişikliklere hızlı bir biçimde cevap veren, esnek bir yapıya sahip olması nedeniyle tercih edilmektedir. Modüler programlar, modüllerden oluşmaktadır. “Modül, başlangıcı ve sonu olan, bireysel öğretimi esas alan, kendi içinde bütünlük gösteren, bir sistematik çerçevesinde düzenlenmiş öğretim yaşantılarından oluşmaktadır. Öğrencilerin belirli hedefe ulaşmasını sağlamaya dönük olarak her modül, birbiri ile uyumlu olarak çalışan belirli parçalardan oluşmaktadır. Modül, öğrencinin kendi hızında ilerlemesine ve kaydettiği başarının, kendisine anında bildirilmesine olanak sağlamaktadır. Geleneksel yaklaşımda içerik; konu, ünite, ders olarak gruplaşırken; modüler yaklaşımda içerik, modüller çerçevesinde oluşmaktadır.”[3]

Öğretim programlarının modüler esasa dayalı olarak bir bütünlük içinde, meslek standartlarına uygun olarak ele alınabilmesi için meslekleri;

. meslek gruplarına (sektör),

. meslek alanlarına ve

. meslek dallarına göre sınıflandırılması gerekmektedir.

“Bireylerin öğrendikleri bilgileri birbiri ile ilişkili farklı alanlarda kullanabilmeleri gerekir. Bu amaçla, birbiri ile ilişkili alanlar ve meslekler bütünleştirilerek meslek grupları oluşturulmaktadır. Meslek grupları etrafında plânlanan eğitimde, öğrenci kazandığı bilgi ve becerileri geniş bir alanda kullanabilmekte ve değişikliklere uyum sağlayabilmektedir.”[4]

“Meslek grupları birbiri ile ilişkili bir çok meslek alanını kapsayan sektörel bir bütündür. Meslek gruplarına ilişkin bazı örnekler; hizmet meslekleri, üretim meslekleri, tarım gösterilebilir. Her meslek grubu içinde, çeşitli meslek alanları ve her meslek alanı içinde de bir çok meslek dalı bulunmaktadır. Örneğin hizmet meslekleri grubu danışmanlık, turizm, ağırlama, aile hizmetleri gibi meslek alanlarından oluşmaktadır.”[5]

Modüler programlar birbirine yakın meslekler arasında yatay veya dikey geçiş olanağı tanımaktadır. Örneğin elektronik, elektrik, bilgisayar, telekomünikosyon gibi birbirine yakın meslek dalları fark programlarını modüller biçiminde alarak birbirleri arasında geçişler yapabileceklerdir.

Özellikle mesleki gelişme kavramı içinde düşünüldüğünde modüler yapı meslek yaşantısını sürdüren bireyler açısından da bu geçişleri mümkün hale getirecektir.

 

 


 3.Çok Amaçlı Liseler 


 

Modüler program uygulamasının istenilen sonuçları verebilmesi amacıyla, mesleki ve teknik orta öğretimde uygulanan “her meslek için bir lise” modelinden vazgeçilmelidir. Bunun yerine çok amaçlı lise modeli yaygınlaştırılmalıdır.

Çok amaçlı liselerdeki hedef mesleki orta öğretimi meslek gruplarına yani sektörlere göre yapılandırmaktır. Sektörel yapılanma en geniş anlamıyla tanımlanmıştır. Bu tanımlamayla sektörler; teknik bölümler, fen bilimleri, sosyal bilimler, hizmet bölümleri, tarım alanları gibi temel kategoriye ayrılmalıdır.

Örneğin motor, elektrik, bilgisayar, elektronik, vb meslekler teknik bölümler çatısı altında toplanabilir. Bu çatı altında mesleklerin ortak kültürlerinden başlayarak meslek alanlarına ve buradan da meslek dallarına doğru ayrışan bir yapılanma içine gidilmelidir.

Burada vurgulamamız gereken bir diğer konu da çok amaçlı liselerin halen uygulanmakta olan çok programlı liselerle karıştırılmamasıdır. Çok programlı liseler meslek lisesi açmanın ekonomik olmadığı yerlere açılan mini meslek liselerinden başka bir şey değildir.

Çok amaçlı liseler, 9 yıllık temel eğitimin üzerine 4 yıllık mesleki eğitim programlarıdır. Zorunlu eğitim süresinin uzatılması; ortaöğretimde meslekî ve teknik programlara yönelmenin lisenin ikinci belki de üçüncü sınıfına çekilmesine, hatta ortaöğretime entegre yükseköğretim programlarına yönelmeyi de gerekli kılacaktır.

Meslek yüksek okulları da çok amaçlı liseler ile bir arada ele alınmalıdır. Bu anlamda çok amaçlı liseler sadece mesleki programları değil meslek yüksek okullarını da içine alan akademik uzmanlıkları da içerecektir.

Bu modelle mevcut okul türleri kaldırılarak çok amaçlı lise bünyesinde birleştirme yapılacaktır. Ancak buradaki birleştirme yalnızca örgütsel bir birleştirme değil programların da birbirini destekleyecek bir bütünlüğe kavuşturulması şeklindedir.

 

 


 4. Meslek Yüksek Okulları ve Fakülteler


 

Bugünkü haliyle meslek yüksek okullarının konumu ve işlevi belirsizlik içindedir. Öğrencilerin kafalarında bu konuya ilişkin beliren en önemli sorulardan bir tanesi meslek yüksek okullarının kendilerine ne vereceğidir. Üretim ilişkileri içinde teknisyen (teknik lise mezunları) ve tekniker (MYO mezunları) arasında net bir ayrımın yapılmamış olması ayrıca bu konuda meslek tanımlarının tam olarak yerine oturmamış bulunması belirsizliğin en önemli nedenidir.

Bu konuda ortaya konulabilecek çözüm yaklaşımlarından biri olarak, iki yıllık ön lisans programlarının meslek dalları üzerinden uzmanlaşmaya dönük öğretim yapan kurumlara dönüştürülmesidir.

Meslek yüksek okulları YÖK bünyesinden çıkarılarak MEB’na bağlanmalıdır. Meslek yüksek okuluna geçişler mesleki gelişme prensibi kapsamında ele alınarak ilgili alanlarda olmak koşulu ile sınavsız olmalıdır.

Bunun yanı sıra, 4 yıllık lisans programlarına geçişte alanlar arası sürekliliği özendirici düzenlemeler yapılmalıdır. Bu düzenleme bitirilen orta öğretim programı ile öğrencinin girmek istediği yüksek öğretim programı arasında kopukluk yaratmayacak şekilde olmalıdır. Ancak lisans programlarına yöneltmede zorlamaya ve seçenek kısıtlamaya gidilmemeli, bunun yanında farklı programlara geçmek isteyen öğrenci için alternatif yollar geliştirilmelidir. (Örneğin mimarlık fakültesine gidecek bir bilgisayar bölümü mezunu, bu fakülte için gerekli olacak sanat, tasarım, moda eğitimi gibi temel eğitimleri kredi olarak tamamlamalıdır.)

Meslek lisesi öğrencilerinin üniversiteye geçişlerinde karşılaştıkları en önemli sorunlardan bir tanesi kendi branşlarındaki bir mühendislik programına devam edememeleridir. Sınav sisteminde görülen en belirgin aksaklık budur.

Bu düzenlemeyle birlikte yürütülmesi gereken bir diğer konu da mühendislik fakültelerinin yeniden yapılandırılmasıdır. Mühendislik fakülteleri uygulama mühendisliği ve proje mühendisliği olmak üzere ikiye ayrılmalıdır. Mesleki teknik eğitimden mezun olan öğrenciler uygulama mühendisliklerine, düz liseden mezun olan öğrenciler ise proje mühendislerine kayıt yaptırabilmelidir.

Mühendislik fakültelerini de mesleki teknik eğitim kapsamında düşünülmeye başlamasının zamanı gelmiştir. Buna göre mesleki gelişme ilkesi temelinde meslek öğrencilerinin sadece yüksek okullara değil dört yıllık fakültelere de sınavsız geçişinin olanakları yaratılmalıdır.

Bütün bunların yanında Bursa’ya ait bir şeylerde söylemek gerekirse, Bursamızın bir an önce bir Teknik Eğitim Fakültesine kavuşturulması bir zorunluluk halini almıştır. Türkiye’de mesleki teknik eğitimin %65 oranında okullaştığı tek büyük şehir olan Bursa’da Teknik Eğitim Fakültesinin bulunmaması büyük bir eksikliktir. Artık mezun ettiğimiz öğrencileri il dışında okumaya mahkum etmeyelim.

 


 

 5. Üretim ve istihdam


  Genel olarak eğitim sistemi özel olarak ise mesleki teknik eğitim;

 Millî Eğitim Bakanlığı ile Dünya Bankası arasında imzalanan bir anlaşma ile yürütülen “Orta Öğretimi Geliştirmeye Yönelik Fizibilite Çalışması” kapsamında yapılmış olan araştırmada, meslek lisesinden mezun olanların iş gücü piyasa sonuçları incelenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre “meslekî ve teknik lise mezunlarının yüzde 55’i ilgili alanlarda, geri kalan yüzde 44’ü ise ilgisiz alanlarda istihdam edilmektedirler.” [6]

Ortaya çıkan verilerden çıkartılabilecek sonuçları iki şekilde sınıflandırabiliriz;

Birincisi; Öğrencilerin kendilerine uygun bir meslek alanına yönlendirilmediği,

İkincisi; Eğitimin çalışma yaşamından kopukluğu.

Eğitimin çalışma yaşamından kopukluğu vurgusu da kendi içinde iki şekilde ele alınabilir;

Bunlardan birincisi; mesleki eğitimin gerek sektörel bazda gerekse meslek dallarında istihdamı hesaba katmamasıdır. Konu bir başka açıdan ise eksik istihdam arzı olarak tanımlanmalıdır. Ancak yeni istihdam alanlarının yaratılması durumunda bile bu sorun tümüyle ortadan kalkmayacaktır.

Bu anlamda genel olarak eğitim sistemi özel olarak ise mesleki teknik eğitim; İstihdamı ölçen ve planlanabilir bir ekonomik yapıda istihdamı hedefleyen özelliklere kavuşturulmalıdır.

Diğeri ise; eğitimin çalışma yaşamının gerektirdiği becerileri kazandırmadaki kopukluğu yani yetersizliğidir. Mesleki teknik eğitim kurumlarından mezun olan öğrencilerin işe girdiklerinde iş yerleri veya yardımcı bir kurum tarafından yeniden eğitildikleri bir vakadır.

Vurgulanan bu sonucun en önemli nedenlerinden bir tanesi öğretim programlarının gelişen teknolojileri karşılayabilecek dinamizmden uzak oluşlarıdır. Ayrıca mesleki teknik eğitim öğrencisine kazandırılması hedeflenen becerilerin çalışma koşullarının gerektirdiği pratiklikten uzak olduğuna da dikkat çekilmelidir.

İşaret edilen her iki konunun çözümüne yönelik atılacak adımların başında okul ve sanayi arasında bir türlü istenilen düzeye gelmemiş olan ilişkilerin geliştirilmesi yatmaktadır. Bu konuda sanayi kuruluşlarının ellerini taşın altına sokmalarının zamanı geçmektedir. Öneri ve tavsiye alış verişi açısından neredeyse sorunsuz ilerleyen ilişkiler, meslek okullarının ihtiyaç duyduğu donanımın karşılanmasında devam ettirilememektedir. Bunun yanında öğrencilerin işletmelerde yaptığı staj çalışmalarında da bazı aksaklıklar göze çarpmaktadır.

Göze çarpan ilk aksaklık işletme sahiplerinin 4702 sayılı yasaya rağmen kendilerini soruna bağlayıcı saymamalarıdır. Staja öğrenci göndermek okul yöneticisinin veya öğretmenin ikna yeteneğine bağlı haldedir. Bu nedenle işletmelerin öğrencileri kabul etmelerini kolaylaştıracak yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

Ayrıca pek çok işletmede eğitim departmanının ve hatta eğitici personelin bulunmayışı önemli bir sorundur. Teknolojik gelişmeleri ve becerileri tamamlaması ve kazanması amacıyla işletmelere mesleki eğitime gönderilen öğrencilerimiz, görülen bu eksiklikler nedeniyle arzulanan verimi alamamaktadır. Tabi, staj görürken eğitilemeyen öğrencilerimiz işe alındıklarında eğitilmek zorunda kalmaktadırlar.

İstihdam konusunda söylenebilecek bir diğer konu ise eğitim – belge – meslek arasında bağlantı kurulmasıdır. Modüler eğitim sistemi ile birlikte ele alınması gereken bir konu olan mesleki beceriyi belgelendirme yani sertifikasyon konusu istihdam sorununa dolaylı yoldan da olsa katkıda bulunacak biçimde yapılandırılmalıdır.

Sertifikasyona geçilirken dikkat edilmesi gereken konuların başında bunun bir eleme değil kazanma sistemi olarak ele alınması gelmelidir. Bununla birlikte sertifika edinme programlarının birer gelir kapısı haline getirilmemesi de önemle vurgulanması gereken bir konudur. Zira, bu programlar aracılığıyla sağlanacak kazancın günlük kârlardan çok daha kıymetli bir şey olan, nitelikli emek gücü olduğu unutulmamalıdır.   

 


 

 6. Teknik Öğretmen niteliği


 

Üzerinden atlanmaması gereken önemli konulardan biri de “Eğitimcilerin de eğitilmek zorunda olduğu” gerçeğidir. Yaşanan teknolojik gelişmeler karşısında teknik öğretmenlerin ihtiyaç duyduğu eğitimler hizmet içi eğitim kursları kapsamında genel müdürlükler tarafından ve yatırım veya teknolojik yenileme yapan işletmeler tarafından karşılanmalıdır. Teknik öğretmenlerin ihtiyaç duyduğu eğitimler;

1.      Teknolojik gelişme ve uygulamalarla ilgili eğitimler,

2.      Çağdaş öğretim yöntem ve teknikleri ile ilgili eğitimler olmak üzere iki balık altında toplanabilir.

Teknik öğretmenler, sanayide uygulanan yöntemlerden ve teknolojilerden çoğu kez haberdar olamıyorlar. Bu nedenle teknik öğretmenlerin belirli dönemlerde yurt içi veya dışı olmak üzere sanayide hizmet içi eğitim görmeleri sağlanmalıdır.

Böylece kullanılan makineler ve teknolojik gelişmeler, iş çeşitliliği, prosesler ve mevzuatlar hakkında bilgi ve beceri sahibi olunması sağlanacaktır. Eğitim öğretim süreçlerinde niteliksel bir gelişme yaşanabilecektir.

Bunun yanı sıra öğretmenler ve yöneticiler başta olmak üzere, eğitim personelinin; eğitim ve öğretimdeki çağdaş gelişmeleri ve yeni bilgileri takip edebilme ve özellikle çağdaş öğretim yöntem ve tekniklerini izleyebilme çerçevesinde, üniversitelerle de işbirliği yapılarak, “Hizmet-içi Eğitim Programları”na önem verilmeli ve bu programların uygulanmasına süreklilik kazandırılmalıdır.

Öğretmenlerin ve diğer eğitim personelinin lisansüstü eğitim programlarına katılmaları özendirilmelidir. Bu özendirici önlemler çerçevesinde, lisansüstü eğitim gören öğretmenlere ek puan, ücret artışı ve tayin kolaylıkları sağlanmalı ve meslekte ilerlemeleri kolaylaştırılmalıdır.

 


 

 

 Sonuç 

 


 

Mesleki teknik eğitimin sorunlarını ele alırken öne çıkan sorunlar altı başlık altında ele alındı. Ancak mesleki teknik eğitimin sorunlarının bundan çok daha fazla olduğu aşikardır. Göze çarpan diğer konuları başlıklar halinde sıralayarak konuşmama son verecek olursak;

a.      Mesleki eğitimin maliyetinin yüksekliği,

b.      Genel ve mesleki eğitim ve eğitimciler arasındaki çatışma,

c.      Cinsiyet ayrımına dayanan okul örgütlemesi, (Kız teknik, erkek teknik),

d.      Döner sermayelerde yasal ve pratik karmaşa,

e.      Teknik öğretmenlerin özlük ve ekonomik haklarının geliştirilmesi,

f.        Demokratik kitle örgütlerinin ilgisizliği,

 


[1] Tufan Ata TÜRKYILMAZ, Gençlik ve Eğitim Üzerine, Syf: 57, İstanbul, 1997
[2] Süleyman Çetin ÖZOĞLU; Rehberlik ve Psikolojik Danışma; İzmir, 1982, Syf: 98-99
[3]Hıfzı Doğan, Eğitimde Program ve Öğretim Tasarımı, Ankara, 1997, s. 291-292.
[4]Hıfzı Doğan,“Orta Öğretimde Yeniden Yapılanma İhtiyacı”, Millî Eğitim Dergisi Sayı 139, (Temmuz-Ağustos-Eylül 1998).
[5]Hıfzı Doğan ve Ruhi Kılıç, “Bilgi Çağında Orta Öğretim Sorunlarının Çözümüne Yeni Bir Bakış”Çağdaş Eğitim Dergisi, Sayı 243, (Mayıs 1998).
[6]CORD ve ARGON b. Orta Dereceli Meslekî Eğitimde Fizibilite Çalışması:İş Gücü Piyasası Sonuçları Araştırması, Ankara, 1997.

 
Bu rapor, Tufan Ata TÜRKYILMAZ tarafından
2005 yılında düzenlenen Demokratik Eğitim Kurultayına
sunulmak üzere hazırlanmıştır. 
 

Tufan Ata TÜRKYILMAZ
İletişim

e posta
tufanata@gmail.com

GSM
+90 0505 844 32 43

web
www.tufanataturkyilmaz.com

www.youtube.com/tufanata
Bugün 124926 ziyaretçikişi burdaydı!
Tufan Ata TÜRKYILMAZ Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol